Sosyal Medya

Güncel

İstanbul’dan Bir Nouman Ali Khan Geçti

Nouman Ali Khan geçtiğimiz günlerde ülkemize gelerek Türkiye’deki takipçilerini ve dinleyenlerini oldukça sevindirdi. Etkinliğin organizasyonunda gönüllü olarak yer alan Mustafa Runyun, etkinlik öncesinde ve sırasında neler yaşandığını aktarıyor.



23 AÄŸustos 2016 tarihinde Nouman Ali Khan Haliç Kongre Merkezi’ne gelerek Türkiye’deki takipçilerini ve dinleyenlerini oldukça sevindirdi. Görevli olmam hasebiyle ben de o salonda bulunma “ÅŸansına” sahip birkaç bin kiÅŸiden biriydim. Fakat yine görevli olmam hasebiyle konferanstan belki toplam 10 dk. kadar dinleyebildim. Konferansa gelirken, konferansın içeriÄŸine dair bir deÄŸini ve kritik yazmak niyetim vardı ama yukarıda da belirttiÄŸim gibi, içeriÄŸe dair bende çok fazla bir ÅŸey kalamadı maalesef. Yine de bir yazı yazayım niyetiyle oturduÄŸumda, içerikten çok daha önemli bir hikâyem olduÄŸunu fark ettim. Bu hikâye, #NoumanAliTurkiyede organizasyonunun arka planındaki yaklaşık üç günlük bir hikâyeyi konu alıyor ve tabi Allah’ın inayetiyle bu organizasyonu mümkün kılan görünmez kahramanları. Yani, olayın mutfağını anlatmak da diyebiliriz buna.

Bu yazının iki temel gayesi var: İlk olarak, ortaya konan bu çabanın unutulup gitmesini engelleyerek tarihe bir not düşmek. İkinci olarak da, olayın arka planına dair pek bir fikri olmayan ve buna rağmen ateşli bir sinir harbi yürüten insanlara bir cevap vermektir. Olayın gizli kahramanlarının yaptığı hayır hasenatın bereketi bozulmasın diye isimlerini vermeyeceğim; onlar zaten kendilerini bilmektedirler.

BaÄŸlarbaşı Kültür Merkezi’nden Haliç Kongre Merkezi’ne

Hikâyenin başı ve sonu arasındaki geliÅŸim sizi ÅŸaşırtır mı bilmem lakin düşündükçe beni oldukça ÅŸaşırtıyor. Her ÅŸey Nouman Ali Khan’ın Türkiye’ye geleceÄŸine dair haberle baÅŸladı. Nouman Ali, Türkiye’ye geliyordu ve 15 Temmuz hasebiyle Türkiye halkına moral ve motivasyon verebilmek amacıyla turnesini yarıda keserek bunu yapıyordu. Ben ve BÄ°SAK (BoÄŸaziçi Ãœniversitesi Ä°slam AraÅŸtırmaları)’daki arkadaÅŸlarım ise bu geliÅŸmeden, etkinlikten üç gün önce haberdar olmuÅŸtuk. Üç gün süresine özellikle dikkat çekmek isterim. Bu kadar büyük bir organizasyon yapılacaksa üç gün içinde yapılacaktı ve yapılmalıydı. Ä°ÅŸin ironik kısmı, takipçilerinin sayısından bahsederken bir kitle olarak tanımlanabilen meÅŸhur bir hoca baÅŸta, 750 kiÅŸilik BaÄŸlarbaşı Kültür Merkezi’ne geliyordu.

Hikâyenin burasına kadar kendime çıkardığım ders, birini takdir edebilmek ile o kiÅŸi hakkında öngörüde bulunabilmenin birbirlerinden çok farklı ÅŸeyler olduÄŸudur. Olayın mahiyeti ile ilgili arkadaÅŸlarımın telefon trafiÄŸine girmesiyle birlikte -ki bu raddedeki pasifliÄŸim Nouman Ali Khan hayranı olamamamdan ileri geliyor- ciddi manada olay baÅŸlamış oldu. Yapılan telefon trafiÄŸinin içeriÄŸi ve mahiyeti bir miktar mahrem ve gereksiz bilgiler taşıdığından direkt sonuca atlamanın daha uygun olacağını düşünüyorum. Sonuçta, bazı arkadaÅŸların ve abilerin bir günlük –neredeyse 15 saatlik aralıksız- koÅŸuÅŸturmacasından sonra Haliç Kongre Merkezi konferans için ayarlanabildi. Merkez’in ayarlanma hikâyesini yazmıyorum bile ama ayarlanması için görüşmelerin aralıksız 15 saatten fazla sürmesi, meÅŸakkati anlatır diye düşünüyorum.

23 Ağustos sabahına kadar varmak bile bence bir başarı

Hikâyenin bundan sonraki kısmı sizin de daha yakından takip edebildiÄŸiniz “hoÅŸnutsuzlukların izharı” kısmı. Daha sarih bir ifadeyle insanların sövmeye baÅŸladığı kısım… Burada anlatmaya nereden baÅŸlasam hakkaniyete daha fazla riayet edebilirim çözemediÄŸimden direkt dalıyorum. MatematiÄŸin almadığı bir nokta ile iÅŸe baÅŸlandı. Nouman Ali Khan’ın Türkiye’de belki de on binlerce takipçisi var. Salon üç bin sekiz kiÅŸilik. Ä°nsanlara anlatamadığımız nokta öyle veya böyle bazılarının içeri –maalesef- “girememesi” gerektiÄŸiydi. Bu, iÅŸin doÄŸasında var. Buradaki belki de en trajikomik nokta pek çok insandan gelen –mealen- “O zaman Sinan Erdem’de (yahut baÅŸka statlarda) yapsaydınız bu organizasyonu” tepkisiydi. En son gelinen nokta da -benim anlam veremediÄŸim ÅŸekliyle- birçok kiÅŸinin “Beceremediniz, artık bırakın!” tepkisi vermesiydi. Nouman Ali Khan’ın normalde etkinliklerini çok önceden ayarladığını, bu organizasyonları büyük konser salonlarında yaptığını, salonlara giriÅŸlerin biletle olduÄŸunu ve bu biletlerin zaman zaman 600 dolar gibi fiyatlara satıldığını hatırlatmakta yarar var. Ve tabi 23 AÄŸustos’taki organizasyonun ücretsiz yapıldığını da...

Ãœcretsiz derken tabi, katılımcılardan bir ücret talep edilmediÄŸini kastediyorum. Yoksa etkinliÄŸin sorunsuz bir ÅŸekilde gerçekleÅŸtirilebilmesi için etkinlik günü saatlerce ayakta duran arkadaÅŸların yaÅŸadığı aÄŸrılar, sesi kısılanlar, kayıtta karşılaşılan problemler, teknik aksaklıklar, sosyal medyada gizliden ya da açıktan muhatap olunan küfürler, tehditler, beddualar ve diÄŸer yaÅŸananların ve bunları yaÅŸayanların hakkı ödenmez... Burada yine de bir miktar eleÅŸtiri yapma ihtiyacı hissediyorum. BÄ°SAK’ın sosyal medya ekibindeki arkadaÅŸlar edeplerinden dolayı söyleyemediler ama ben söylemezsem içimde kalacak: KardeÅŸim parasını/sponsorunu verseydin, ayarlardık. Hatta düzenleyen sen olsaydın da biz dinleyici olarak gelseydik. Ama gelgelelim bazen elden gelen bu kadar oluyor. Mail kayıt sisteminin problemleri, teknik aksaklıkları, hak yemek olmaz deyip evvelden ismi kaydolanlar, protokol alımları, sosyal medyadan tehdit edenler ve hatta bedduanın hasını edenler, sosyal medyadan açıktan ve gizliden küfredenler, etkinlik günü sıkıntı çıkartanlar, her gün etkinliÄŸin toplantısı olma ihtimaline karşı tetikte beklemeler ve daha bunun gibi pek çok mesele ve problemden sonra 23 AÄŸustos sabahına kadar varmak bile bence bir baÅŸarıdır. Buradaki her bir meselenin fazlasıyla detayı olsa da konu ile alakası ve mahremiyeti hususunu göz önünde bulundurarak, genel ÅŸablonu verip geçmeyi tercih ediyorum. Ama genel olarak protokol mevzusunda yorumumu soracak olursanız, yorumum “insanlar eÅŸittir; bazıları biraz daha eÅŸittir” olur muhtemelen.

Bir türlü “normal” ve “sıradan” biri olarak etkinliÄŸe katılamayan milletvekili

Tabi ki asıl macera 23 AÄŸustos günü baÅŸladı. Åžunu söyleyerek baÅŸlayayım: Etkinlik günü bütün gönüllü çalışan arkadaÅŸlar sabah 13.00’dan gece 24.00’e kadar bilfiil etkinlikte çalıştılar ve sadece 35-40 dakikalık bir yemek molası verdiler. Ama burası asıl yürek burkan ve aynı zamanda da insanın yüzünü güldüren hikâyelerin yaÅŸandığı yer. Burada gönüllü arkadaÅŸlar ikiye ayrıldılar: Dışarıda gelenleri karşılayıp kayıtlı olanların akreditasyonunu saÄŸlayanlar ve içeride olup içerinin düzenini ve teknik iÅŸlerini halledenler. Ben iç ekipte salon düzenleyicilerinden olarak bina içinde ciddi manada koÅŸtuÄŸumu söylemeden geçersem ayıp olur. Fakat dışarıdaki arkadaÅŸların hali bambaÅŸkaydı. Kayıtsız olanları sıkı güvenlik ve kayıt sistemi sebepleri ile geri döndüren arkadaÅŸlarım ile tek tek konuÅŸtuÄŸumda yüzlerindeki o buruk mahcubiyeti ve vicdan azabını her haliyle ben de hissedebildim. Onlarınsa bu olayları bizzat müşahede ederken neler hissettiÄŸini düşünemiyorum bile. Sırf bu etkinlik için Tayland, Yunanistan, Romanya, Erzurum, Batman gibi Türkiye’nin ve dünyanın pek çok farklı yerinden kilometrelerce yol kat edip gelen o kadar çok insan vardı ki. Bu insanların birçoÄŸunun –belki de pek çoÄŸunun- kaydı olmaması da yukarıda da dediÄŸim yürek burkan hikâyeleri beraberinde getirdi.

Burada birçok olay arasından beni en çok duygulandıran ve hüzünlendiren iki tane hikâye var. Bunlardan ilki Yunanistan’dan ailesi ile sırf bu etkinlik için gelen adamın “Kayıtsızları alamıyoruz “ dendiÄŸinde “Peki, nasip deÄŸilmiÅŸ” diyerek gitmesi oldu. DiÄŸer bir hikâye ise, lise 1 yahut lise 2 yaÅŸlarında bir hanım kızın “Ama kaydın yoksa seni alamayız, maalesef” tepkisine karşılık gülen yüzünün direkt asılarak, gözlerinin dolması ve aÄŸlayarak alanı terk ettiÄŸi hikâyedir.

Dışarıda ironik ve trajik az hikâye de yaÅŸanmadığını belirtmem gerekiyor. ArkadaÅŸları ile birlikte “normal” insanlar gibi kayıt yaptırarak etkinliÄŸe gelmek isteyen önemli bir milletvekilinin –burada haklı bir sansür var- kızları, korumalarının tavırları ve mekân sahiplerinin teveccühleri sebebiyle kaçınmaya çalıştıkları ilgiden daha büyük bir dikkat çektiler. Ve sonuç olarak bir türlü “normal” ve “sıradan” olarak etkinliÄŸe katılamadılar. Bu ise bana normal ve sıradan olabilmenin ne büyük bir nimet olduÄŸunu hatırlattı.

Bir de protokol doÄŸanlar vardı. Her gördüğü kayıt görevlisine “Sen benim kim olduÄŸumu biliyor musun?” sorusunu soranlar iÅŸin komedisini gayet açık bir ÅŸekilde gösteriyor. Ama ÅŸu diyalog beni benden aldı: “Ä°lla ki falan beyi -ki bu bayağı önemli biri olduÄŸunu gösteriyor- mi arayayım? Yani falan bey ÅŸimdi meÅŸgul sanırım; siz beni alın sıkıntı çıkmasın.” Bu diyalog benim için bu tip hikâyelerin başında geliyor.

Simultane çeviri kulaklığı için 800.000 dolarlık senete imza attık

Åžimdi benim de içinde bulunduÄŸum iç kısma gelecek olursak… Burada sofistikasyon dışarıdaki elemeden dolayı daha yüksekti. Bu açıkçası hem iyi hem de kötü bir durum. Anlayışlı olan katılımcılar daha anlayışlı, anlayışsız olanlar ise daha sıkıntılı oluyorlar. Burada sıkıntı çıkartan misafirlerin genel tavrını “aşırı kendinden eminlik” olarak özetlemem mümkün. Oturma düzenini programa gelen katılımcıların oranları üzerinden ayarladığımızı, bu sebeple bazı yerlerin öncelikle doldurulması gerektiÄŸini herkese tek tek anlatmak zorunda kalmak iÅŸin en yorucu kısmıydı muhtemelen. Bunu yaparken insanların yüzündeki tahkir edici bakış ve görevli arkadaÅŸları alaya alan ifadelerine maruz kalmak da insanı üzmüyor deÄŸil. Salonun içinde ve kapılarda bana yardımcı olan erkek ve hanım kardeÅŸlerime, sözü açılmışken, ne kadar teÅŸekkür etsem azdır.

Dışarıdaki gibi içeride de pek çok ilginç olay ve diyalog yaÅŸandı. Benim için iç kısmı özetleyen olayları ÅŸu örneklerle anlatmam mümkün. Simultane çeviri kulaklığı dağıtmak ne kadar önemli bir iÅŸ olabilir ki diye düşünebilirsiniz. Sorumlu arkadaşım o kulaklıklar için 800.000 dolarlık senete imza atmak durumunda kaldı. Kısacası aletin tanesi 200 dolar ve hepsi görevli arkadaÅŸa zimmetli… Hanımlardan gelen yoÄŸun teveccühü söylememe gerek yok. Aynı ÅŸekilde, onlar tarafından alınan simultane tercüme cihazlarının sayılarının da daha fazla olduÄŸu tahmin edilebilir. Orada olanlar sahneyi yakından hatırlayacaklardır. Ben ÅŸahsen bu aletlerin iadesi sırasında ortaya çıkan tablodan, yani izdihamdan, o kadar çekindim ki kendi kendime “Bu yoÄŸunluk nasıl bitecek ki?” ve “Acaba kayıpsız bir ÅŸekilde aletleri tam olarak teslim edebilecek miyiz?” diye sormadan edemedim. Ama Allah razı olsun iki taraf da bu duruma iyi sabretti; özellikle de görevli hanım kardeÅŸlerimiz… Senai Demirci’ye “Davetli/protokol etiketiniz nerede?” diye soran kapı görevlisi arkadaşımın yaptığı hareketse benim için gecenin komedi anlamında doruk noktası olabilir.

Nouman Ali Khan ile “selfie”

Muzdarip olduÄŸum iki noktayı es geçersem muhtemelen bu yazı benim için maksadına ulaÅŸamayacak: Selfie ve basın sınıfının burnu yukarıda hal ve hareketleri. Selfie meselesinde diyebileceÄŸim ÅŸey, insanların bir kısmı #NoumanAliTurkiyede etkinliÄŸine sanki bir popstarın konserine gidiyor gibi gelmiÅŸler. Nouman Ali Khan ile muhabbete varmanın ve onunla hemhal olmanın salondaki pek çok insan için bir kıymeti yok gibiydi. Bu açıdan olay dini bir sohbet ve Ä°slami bir muhabbetten, modern ve kapitalist bir tüketim çılgınlığına kayma tehlikesini her lahzada içinde barındırmaktaydı maalesef. Basın mensuplarına da gelirsem, onların bir ÅŸey “isterken”ki küstah bakışları ve “sarı basın kartı”nın gücünü ve forsunu kullanma biçimleri beni bu gece gördüğüm pek çok örnekte oldukça rahatsız etti. Bu durumu şöyle özetlemek mümkün: Bütün basın mensupları alınlarında basın yazdığını falan zannediyorlar sanırım. Öteki türlü bu tarz hal ve hareketleri göstermenin mantıklı bir açıklamasını ben pek göremiyorum.

Muhtemelen geceyi biz gönüllüler için çekilir kılan ve en çok yüzümüzü güldüren kısım ise insanlardan dua aldığımız kısımdı. Gelen o kadar çok dua, övgü ve teÅŸekkür mesajı var ki, hangi birini burada zikretmem gerektiÄŸini ÅŸaşırdım. Bundan dolayı bunların bir hülasası niteliÄŸinde olan bizzat benim yaÅŸadığım iki olayı anlatayım. Ä°lki, salonda çalışan olmamız hasebiyle bize de yer ayrılmıştı. Ben zaten oturamayacağımı bildiÄŸim için bir arkadaşımın kız kardeÅŸine kendi yerimi vereceÄŸimi söyledim. Böyle olunca arkadaşımın kız kardeÅŸi de gelebilmiÅŸ konferansa. ArkadaÅŸa “Kız kardeÅŸin geldi mi abi?” diye sorduÄŸumda: “Valla Mustafa, sana o kadar dua etti ki, tek bunlarla bile bayağı ihya olursun.”

YaÅŸadığım ikinci olay ise ÅŸu oldu: Saat 22.30 civarına geldiÄŸinde bir hanımefendi bana yaklaşıp “Dışarıda üç öğrencim var, içeri girmek istiyorlar ama giriÅŸler yapılmadığı için içeri alınmıyorlar, lütfen lütfen onları da içeri alın” dedi ve bunu birkaç kez ricayı yalvarmaya çeviren bir üslupla tekrarladı. Zaten oturabilecekleri yerler olduÄŸunu görünce saat ve durum gereÄŸi kabul ettim. Çıkışta aynı hanımefendiyi gördüm, –hatta özellikle beni bulmuÅŸ olduÄŸunu söyleyebilirim- tekrar bana yaklaÅŸtı ve “Ne kadar mutlu olduklarını ve size ne kadar dua ettiklerini tahmin bile edemezsiniz” dedi. Åžimdi bunları okurken bazıları salonda haddinden fazla boÅŸluk olduÄŸunu söyleyip bunun organizasyonel bir sıkıntı olduÄŸunu iddia edebilirler. Fakat kayıt yaptırıp da gelmeyenlerin olduÄŸunu ve bu kiÅŸilerin asıl daha iÅŸtiyaklı kiÅŸilerin haklarına girdiklerini bence hatırda tutmak gerek. Yani salondaki az da olsa boÅŸluÄŸun müsebbibini hakkaniyet ilkesi açısından bir miktar burada aramak lazım geliyor.

Program sonlandığında ve gece de biterken neredeyse aralıksız 12 saate yakın çalışan erkek ve hanım kardeÅŸlerimizin yüzlerinde tatlı bir yorgunluÄŸun izlerini görmemek içten bile deÄŸildi. Hepsi gönüllü bir ÅŸekilde ve Allah rızasını gözeterek buraya gelmiÅŸlerdi. Bazıları Nouman Ali’yi çok sevmelerine raÄŸmen bu sohbetten istifade edemediler. Orada olup da bundan mahrum kalmak bana kalırsa ciddi bir nefis terbiyesidir. Bazıları da baÅŸka iÅŸleri olmasına, belki de, tatil zamanlarında olmalarına raÄŸmen bu yorgunluÄŸa katlanmayı seve seve kabul ettiler. Herkesin ismini tek tek saymam mümkün olmadığı için kimsenin adını unutarak haksızlık etmek istemem. Buna mukabil, BoÄŸaziçi Ãœniversitesi Ä°slam AraÅŸtırmaları Kulübü (BÄ°SAK)’nün çabalarını ve Kültürlerarası Ä°letiÅŸim Merkezi (KÄ°M)’in desteklerini ayrı ayrı belirterek bu iki kurumdan gelerek gecede gönüllü bir ÅŸekilde çalışan arkadaÅŸları taltif etmiÅŸ olacağımı düşünüyorum.

İnşallah tekrar gelir de bu sefer ben de dinleyebilirim diyerek yazımı burada noktalıyorum.

 

Mustafa Runyun

Kaynak: dunyabizim.com

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.